Dünya genelinde yapılan ankette kişilerin büyük çoğunluğu teknolojik ilerlemenin dünyayı daha iyi bir yer haline getirdiğine inanıyor (yüzde 72). Bu sonucu; Çin, Hindistan, Almanya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki genel halkı temsil eden Bosch Tech Compass anketi elde etti. Anket, küresel olarak ilk kez CES 2022’de başladı. Teknolojinin hayatın birçok alanında yönlendirdiği hızlı ve derin değişimler göz önüne alındığında Bosch Tech Compass, insanları teknolojik ilerlemenin küreselleşen bir dünya üzerindeki olumlu etkisine daha yakından bakmaya teşvik etmeyi amaçlıyor.
İklim değişikliğiyle mücadelenin anahtarı olarak teknolojik ilerleme
Teknoloji, 3D yazıcıyla pizza yapmak gibi hemen hemen her şeyi mümkün kılma potansiyeline sahip olsa da küresel katılımcılar teknolojinin bireysel ihtiyaçlara hizmet etmekten ziyade zamanımızın büyük zorluklarını ele almaya daha fazla odaklanması gerektiği konusunda kesinlikle hemfikir (yüzde 83). Örneğin anket, dünya genelinde katılımcıların dörtte üçten fazlasının iklim değişikliğiyle mücadelenin anahtarı olarak teknolojik ilerlemeyi gördüğünü gösteriyor. Bosch CEO’su Stefan Hartung, “Bosch Tech Compass, insanların çağımızın sorunlarını ele alan teknoloji istediğini gösteriyor. Teknoloji bizi desteklemeli, genel olarak hayatı kolaylaştırmalı ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmelidir. Bu nedenle Bosch olarak kendimizi, insanlara hizmet eden ‘Yaşam için teknoloji’ye adadık.” dedi. Teknolojik ilerlemeye duyulan küresel güvene rağmen, teknolojinin şu anda nasıl kullanıldığına dair algıda bölgesel farklılıklar var. Çinli (yüzde 83) ve Hintli (yüzde 77) katılımcıların büyük bir çoğunluğu teknolojinin şu anda zamanımızın büyük sorunlarının üstesinden gelmek için yeterince kullanıldığından daha emin olsa da ABD (yüzde 47), Birleşik Krallık (37 yüzde) ve Almanya’daki (yüzde 29) katılımcılar buna daha az katılıyor.
Batılı ülkelerin yeşil teknoloji, Asya’nın ise yapay zekâ ile ilgili umutları var
Teknolojilerin ve etkilerinin değerlendirilmesinde önemli bölgesel farklılıklar var. Almanya, Birleşik Krallık ve ABD, iklim mühendisliği, biyoteknoloji ve hidrojen gibi yeşil teknolojilerin toplum üzerinde özellikle olumlu bir etkiye sahip olduğunu düşünürken, Çin ve Hindistan ise yapay zeka ve 5G gibi akıllı ve ağa bağlı teknolojiler için büyük umutlara sahip. Bununla birlikte, ABD ve Avrupa’daki tüm katılımcıların yaklaşık üçte biri, yapay zekayı en büyük teknolojik tehdit olarak gördüklerini söylüyor.
Hartung, “Bu tür endişeleri hafifletmek, dijital teknolojiye güven inşa etmenin çok önemli olmasının bir başka nedenidir ve bunun tüketici davranışı üzerinde de doğrudan bir etkisi olacaktır.” dedi. Dünya genelinde her beş kişiden dördü, bir şirketin başarısının gelecekte müşterileriyle dijital güven oluşturmaya bağlı olacağına inanıyor. Güven de giderek daha önemli hale geliyor: küresel katılımcıların yüzde 43’ü için güven, dijital dünyada analog dünyadan daha büyük bir rol oynarken, tam tersini düşünenler ise sadece yüzde 20 oranında. Hartung, “Bosch, yapay zekâ ve yapay zekâya güven konusundaki önemli kamuoyu tartışmasına katkıda bulunan yapay zekâ etik kurallarını da bu nedenle uygulamaya soktu.” diyerek eklemede bulundu.
Araç sürmek mi, yoksa ışınlanmak mı?
Teknik fizibiliteden bağımsız olarak gelecekte nasıl hareket etmeyi tercih edecekleri sorulduğunda, Alman katılımcılar çok fazla tereddüt etmedi. Yaklaşık on kişiden dördü (yüzde 39) tercih ettikleri ulaşım şekli olarak ışınlamayı seçiyor ve bu da onları, yüzde 34’te kalan Çinlilerden daha maceracı yapıyor. Işınlanmanın Birleşik Krallık (yüzde 27), ABD (yüzde 20) ve Hindistan’da (yüzde 10) ise hayran sayısı daha düşük. Katılımcılara hayal kurma konusunda özgürce izin verilmesine rağmen, ışınlanma kimsenin istek listesinin başında değildi. Yüzde 56 ile ilk sırada, çok daha sıradan insan kontrollü araba vardı. Bunu uçaklar (yüzde 40) ve trenler (yüzde 32) izledi.